Haksız Suç İsnadı Nedeniyle Manevi Tazminat

02 April 2020 - Av. Ali Kemal Şengül Tarafından Yazıldı.

Haksız ihbar ve şikayet nedeniyle tazminat davası

HAKSIZ İHBAR VE ŞİKÂYET KARŞILIĞINDA TAZMİNAT

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın 36. maddesinde; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmayla adil yargılanma hakkına sahiptir şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.

Ancak ihbar ve şikayet hakkının kimi zaman husumet veyahut sair gerekçeler ile kötüye kullanılması söz konusu olmaktadır. Haksız ihbar ve şikayetin varlığı

  1. Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın "Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği" başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır.

  2. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır., Medeni Kanun 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yoluyla korunacağı açıklanmıştır. Maddeye göre ;

  • Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.

  • Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.

  • Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.

  • Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; mirasbırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.

  • Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.

  • B.K.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.

TAZMİNAT DAVASININ AÇILABİLECEĞİ HALLER

Kişiler haklarında isnat edilen suçların işlenmediğinin ortaya çıkması ile tazminat haklarının doğacağı hepimizin malumudur.  Burada eğer konu ceza hukukunu ilgilendiren bir suç isnadı ise masumiyetin varlığı iki şekilde ortaya çıkacağını belirtmeliyiz.

  • Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar

  • Mahkemece yapılan yargılama sonrasında verilen beraat kararıdır.

Mahkemece verilen beraat kararının gerekçesi bu noktada çok önemlidir. “İn dupio pro reo” ilkesi gereğince şüpheden sanık yararlanır denilerek verilen kararlar ile suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması gerekçe olarak belirtilen beraat kararları arasında fark ortaya çıkacaktır.

HAKSIZLIK TESPİTİNDE KRİTERLER

Şikâyetin haksız olup olmadığı, bahse konu uyuşmazlıklarda incelenmesi gereken ana husustur. Bu konuda temyiz mercilerinin ortaya koydukları içtihatlar ile oluşan kriterler somut olaylara uygulanmasında önemlidir.  Bu konuda farklı olaylar karşısında değerlendirmede uygulanan farkı ortaya koyacak içtihatları farklı başlıklar altında ele alıyoruz.

HAKSIZ ŞİKÂYETİN VARLIĞI:

Burada ana mevzuu kişinin şikayet hakkını kötüye kullanıp kullanmadığının tespitidir.  Kişinin bu hakkı kötüye kullandığı hususunda yüksek yargıda geçmişten günümüze bir çok karar verilmiş belirli bir bakış açısı oluşturulmuştur.

  • Tahmin veya benzer vasat duyum veya bilgiler üzerine yapılan ihbar :

Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 08.03.1988 tarih ve 9920 Esas,2217 sayılı kararında da belirtildiği üzere gerek bilimsel ve gerekse yargısal görüşlerde benimsenen fikre göre eğer ihbar ve şikayette bulunan kimse, elinde şikayetine konu edeceği olayın vukuuna delalet edecek ciddi ve inandırıcı kanıtları bulunmadığı halde,sırf tahmin ve benzetmeye dayanarak yada vasat düzeyde bir kimsenin dahi yeterliliğini tartışabileceği kanıtları yeterli sayarak ....bir suçlama ile şikayet yoluna gitmiş ise bu kişinin davranışında aşırılığın, hukuka aykırılığın ve ağır kusurun varlığını kabul zorunludur. Bu durumda da elbette HAKSIZ ve sorumluluk doğuran bir şikayet söz konusu olacaktır.

  • Şikayetin haklılığını destekleyecek en ufak emarenin olmayışı

Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 06.03.2002 tarih ve 11734 esas,2512 sayılı kararında ; ...........şikayeti haklı gösterecek küçük bir delil ve emarenin bulunmadığı durumda şikayet hakkının kötüye kullanıldığının kabulünün gerektiğine” ilişkin kararı ile Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 07.04.1989 tarih ve 10406 Esas,3213 sayılı kararında ; “Davalının ortada hiçbir emare bulunmaksızın sadece kendi tahminine ve zanna dayanarak başvuru hakkının kullanması aşırı bir davranış niteliğinde olup, bu durumun davacının kişisel haklarını zedelediği için onun (şikayet edilenin) manevi tazminat istemini haklı kılar.

Hak arama özgürlüğüyle kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

  • Asılsız ihbarda hata ve kusur söz konusu olsa bile neticeleri ağır ise

Bir kişinin şikâyet hakkını kötüye kullanmadığından söz edilmesi için onun şikayet olunanı kasten ve zararlandırmak amacıyla, diğer bir deyimle kin ve garezle hareket etmediğinin gerçekleşmesi yeterli değildir. O kişinin böyle bir davranışta bulunması bir kastın varlığı dışında kusurlu bir davranış niteliğinde olsa bile ve derecesi de ağırsa, özellikle isnat olunan eylemin işlendiğine dair ortada hiç veya yeterli emare yoksa, şikayet hakkının kötüye kullanılmış olduğunun kabulü gerekir.

HAKSIZ ŞİKAYETİN SÖZ KONUSU OLMADIĞI

İhbar ve şikayet hakkının kullanılması Anayasa'nın 36.maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün doğal bir sonucudur ve Anayasal bir hak olarak bunun kullanılması daima hukuka uygun bulunmuştur. Hukuka uygun olan bu kullanma ancak amacından saptırıldığı, karşı tarafı kasten veya ağır kusurla zarara sokmak amacıyla kullanıldığı takdirdedir ki hukuka aykırı olacak ve sorumluluğu gerektirecektir.

Görüldüğü gibi sorumluluk kusura dayanmayan obİektif bir sorumluluk olmayıp, ancak kasdın veya ağır kusurun bulunması halinde söz konusu olabilmektedir. O halde bu hukuka uygunluk nedeni tesbit edilirken çok özenle davranmak hak arama özgürlüğünü yok edecek şekilde sınırlamamak, çok hassas bir denge kurmak, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluk haline getirmemek gerekir.

Davalının ihbar ve şikayet eylemini, bu bakımdan tek başına hukuka aykırı kabul etmek mümkün değildir. […] O halde mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar doğrultusunda tüm delillerin obİektif değerlendirilmesi ile davalının Anayasa'dan kaynaklanan ihbar ve şikayet hakkını kullanması nedeniyle koşulların gerçekleşmediği gözönünde tutulmadan manevi tazminata hükmedilmiş olması doğru görülmemiştir.

Kural olarak, manevi tazminata hükmedilebilmesi için TMK'nın 25. maddesinde genel olarak tanımlandığı üzere kişilik haklarına bir saldırı bulunması ve olayda haksız fiil unsurlarından hukuka aykırılığı ortadan kaldıracak bir neden mevcut olmaması şarttır. Şirketlerin de gerçek kişiler gibi kişilik haklarının bulunduğu kuşkusuzdur.

Anayasanın 36. maddesi hükmü ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ve bu kapsamda ihbar ve şikayet hakkı, bir hukuka uygunluk nedenidir. Haksız ihbar ve şikayet nedeni ile kişilik hakkının saldırıya uğradığından söz edilebilmesi için şikayetin haksız biçimde doğru ve gerçek olmayan maddi olaylara dayanılarak kin ve garez gibi karşı tarafa zarar verme amacı ile yapılması şarttır. İhbar ve şikâyet hakkının kullanıldığından söz edilebilmesi için delil bulunması gerekmemekte, varlığı iddia edilen olayların doğruluğuna ilişkin ihbar ve şikâyeti haklı gösterecek emare bulunması dahi yeterlidir. […]

Şikayetin haklılığını gösterecek yeterli emare mevcut olduğuna, şikayetin Anayasal hak arama özgürlüğü kapsamında yapılmış bulunduğu göz önüne alınarak dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsiz, davalı tarafın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir. 

TAZMİNATTA SINIRIN BELİRLENMESİ :

Maddi tazminat :

Maddi tazminat belirlenebilecek olan bir zararın tazminin amaçlandığı bir dava türüdür. Yapılan ihbar veya şikayet ile doğrudan bağlantılı bir zararın varlığı gerekmektedir.

Burada kişi yaşadığı maddi zararın ne olduğunu net somut bir şekilde belirterek delillendirmesi gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse avukat tutması veya işyerinin kapatılması vb. karşılığında gördüğü zararı tazmin edilmesini isteyebilecektir.

Manevi tazminat:

Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminat ödetilmesini isteyebilir. Yargıç, manevi tazminatın tutarını belirlerken, saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Tutarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşulların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde nesnel (objektif) olarak göstermelidir, çünkü Kanunun takdir hakkı verdiği durumlarda yargıcın, hukuk ve adalete uygun karar vereceği Medeni Kanunun 4. maddesinde belirtilmiştir. Takdir edilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna dair bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Manevi tazminat zenginleşme sebebi olmamalıdır kuralı gereğince hukukumuzda manevi tazminat ağırlıklı olarak sadece manevi doyumu sağlar.