Katılma ve Katkı Payı Alacağı Davası
01 April 2020 - Av. Ali Kemal Şengül Tarafından Yazıldı.Katılma Ve Katkı Payı Alacağı
22 Kasım 2001 tarihinde kabul edilen 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunu ile birlikte artık yasal mal rejimi “Edinilmiş Mallara Katılma” rejimidir. Uygulamaya giriş tarihi ise 01.01.2002 tarihi olarak kabul edilmiştir. Kısaca evlilik tarihi 01.01.2002 tarihinden önce olanlar bu tarihe kadar “mal ayrılığı” rejimine 01.01.2002 tarihinden sonra ise “ edinilmiş mallara katılma” rejimine tabi olacaklardır. Bu düzenleme altında, boşanma ve mirasın tasfiyesinde; 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanununun düzenlediği “Edinilmiş Mallara Katılma” rejiminin uygulama tarihi olan 01.01.2002 esas alınarak uygulanacak tasfiye sistemi söz konusu olacaktır. Her iki rejimin hukuki dayanakları ve ispat yolları farklıdır.
01.01.2002 tarihinden önce evli eşler arasında yasa gereği “mal ayrılığı” rejimi geçerli olduğu için eşlerden biri adına kayıtlı olan mal onun “kişisel malı” olarak kabul edilir. Diğer eşin bu mallar üzerinde hak iddia edebilmesi ancak “maddi” katkısının bulunması koşuluna bağlıdır. Bu katkı; para, altın, mücevher, kıymetli tablo v.b şeklinde nakdi olabileceği gibi mimar eşin projeyi çizmesi, nalbur eşin inşaat malzemelerini temin etmesi biçiminde mesleki bir hizmetin takası veya eşlerden birinin miras hissesinin kullanılması şeklinde de olabilir. Bu bağlamda eşlerden biri Borçlar Kanunu hükümlerine dayanarak yapmış olduğu maddi katkıyı geri isteyebilir. Katkının iadesine dair açılacak olan davanın adı “katkı payı” davasıdır. Katkı payı davalarında yapmış olduğu katkının iadesini isteyen davacı eş, iddiasını ispat yükü altındadır.
01.01.2002 tarihinden sonra eşlerden birinin adına kayıtlanan mallar yasa gereği “edinilmiş mal” kabul edilir. Bu durumda “maddi” katkısı olmasa dahi diğer eşin bu mallar üzerinde hakkı olmaktadır. Bu hak bir alacak hakkıdır. Yani tapuda eşlerden birinin adına tescilli olan dairenin yarısının diğer eş adına tescili talep edilemez. Dairenin tespit edilen değeri üzerinden bir alacak hakkı doğar ve bu hak için açılacak olan dava “katılma alacağı” olarak adlandırılır. Bu dava malların adına kayıtlı olduğu eşe karşı açılır. Her iki eşinde üzerinde kayıtlı gayrimenkul veya malların bulunması halinde her iki tarafında dava açması ve davaları birleştirmesi veya ilk açılan davaya karşı “karşı dava” açılması gerekir. Bu şekilde tasfiye çift taraflı olarak yapılır. Yukarıda açıklanan katkı payı davasından farklı olarak, davacı eşin katılma alacağının bulunmadığını ispat yükü davalı eşe aittir.
Tarafların 01.01.2002 tarihinden önce ve sonra sahip oldukları gayrimenkul ve malları söz konusu ise bu durumda; edinme tarihlerini belirtmek suretiyle “katkı payı” ve “katılma alacağı” davasını birlikte açmalıdırlar. Her bir malın edinme tarihine göre hukuki durumu dikkate alınmalı ve ispat yükü gözden kaçırılmamalıdır.
SIKÇA SORULAN SORULAR
Boşanmada Edinilmiş Mallar, Mal Rejimi ve Mal Paylaşımı Hakkında Sorular ve Cevapları
1. Mal rejiminin tasfiyesi boşanma davasında mı talep edilmeli, ayrı bir dava mı açılmalı?
Mal rejiminin tasfiyesinden doğan dava ve talepler boşanmanın eki niteliğinde olmayıp, uygulamada boşanma davasında talep edilmesi halinde tefrik edilerek, bekletici mesele yapılmaktadır. Bu konudaki… içtihatlar oturmuş olup örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2005/1208 E., 2005/4267 K. ve 17.03.2005 tarihli kararında “Davacı-davalı kadının istediği eşya, borsa hesabı, mal rejimi nedeniyle binadan alacak, araca katkı bedeli ile ilgili istem, boşanmanın eki niteliğinde olmayıp, bu istemler ancak boşanma davası ile ilgili hüküm kesinleşip tasfiye gündeme geldiğinde karara bağlanabilir. Bu nedenle bu konudaki dava ve istemler tefrik edilerek boşanma ile ilgili davanın bekletici mesele yapılması ve sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.” denilmektedir.
Mal rejimi ile ilgili taleplerin boşanma davasında ileri sürülmesi, boşanma dava dilekçesinde mal rejimi ile ilgili taleplerin yeterince açıklanmamasına veya tefrik kararının geç verilmesi halinde (uygulamada bazen kararla birlikte verilmektedir) mal rejimi ile ilgili delillerin yeterince toplanılmamasına neden olmaktadır.
2. Mal Rejiminin Tasfiyesi Dava Dilekçesinde Sonuç ve İstem Kısmında Ne Talep Edilmelidir?
Bu davalar alacak davaları olup, kural olarak bu tür davalarda ayni talepte bulunulamaz. Mal rejiminin tasfiyesi neticesinde ortaya çıkan alacak “katılma alacağı” olup, katılma alacağı kanundan doğan bir alacak hakkıdır. Kural olarak ayni talepte bulunulamayacağı için dava dilekçelerinde “taşınmazın 1/2 hissesinin iptali ve tescili, taşınmazın müşterek mülkiyete çevrilmesi” gibi talepler yanlış taleplerdir. Talep edilecek olan mal rejiminin tasfiyesi ve müvekkil lehine doğacak …….. TL katılma alacağının tahsilidir.
Tasfiyede ayni talepte bulunulamaz kuralının bir istisnası TMK md. 226/II hükmüdür. Buna göre tasfiye sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir. Örneğin paylı mülkiyete konu taşınmazın bir eşin işyerine çok yakın olması, aynı apartmanda ailesinin yaşıyor olması vs gibi durumlarda üstün yararı olan eş ayni talepte bulunabilecektir.
Yine bir ayni talep de TMK 240. maddede bulunmaktadır. Bu madde sadece ölüm halinde uygulanır, boşanma halinde uygulanmaz. Buna göre “Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir.”
“Sağ kalan eş, aynı koşullar altında ev eşyası üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir.”
“Haklı sebeplerin varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir.”
3. 2002 Öncesinde Edinilen Mallar İçin Ayrı Bir Dava Açmak Gerekir mi?
1 Ocak 2002 tarihinden sonra açılan boşanma davalarında (1 yıl içinde sözleşme yapılmamışsa), evlilik tarihinden 1 Ocak 2002 tarihine kadar eski mal rejimi, 1 Ocak 2002’den dava tarihine kadar yasal mal rejimi uygulanır ve tasfiye buna göre yapılır. Yani bu evliliklerde iki mal rejimi vardır ancak iki mal rejimine ait talepler tek bir davada talep edilir.
4. Davalı Taraf Olarak Karşı Dava Açılmasına Gerek Var Mıdır?
Teorik olarak tasfiye çift taraflıdır. Ancak usul hukuku açısından usulüne uygun bir dava veya karşılık dava açmayan eş yönünden artık değer ve katılma alacağı hesabı yapılmaz. Aynı şekilde davalı olarak değer artış payı talebimiz varsa karşı dava açılması gerekmektedir.
5. Anlaşmalı Boşanmalarda Mal Rejiminin Tasfiyesi Nasıl Düzenlenmelidir? Tarafların “başkaca bir talebim yoktur” Beyanı Yeterli Midir?
Anlaşmalı boşanmalarda mal rejimi tasfiyesi şu şekilde belirtilebilir: “Eşler, müşterek haneden kendilerine ait eşyaları aldıkları gibi evlilik birliğinin devamı süresince edindikleri malların tamamını işbu protokolde görüldüğü şekil ve şartlarda paylaşmış bulunmaktadır. Her iki taraf da birbirlerinden edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamındaki katılma alacağı, değer artış payı alacağı veya mal ayrılığı rejimi dönemindeki katkı payı alacağı veya herhangi başka bir alacak talebinde bulunmayacaklarını kabul ve taahhüt ederler.”
Anlaşmalı boşanma davasında yapılan boşanmanın eki niteliğindeki istemlere ilişkin açıklamalar boşanma davasının eki niteliğinde olmayan mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı yönünden bağlayıcı nitelikte değildir.
Bu konuda Yargıtay 8. H.D.’nin 07.07.2009 tarih, 2061-3690 sayılı kararında “Dava mal rejiminden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir. Davacının boşanma davasının 17.05.2007 tarihli yargılama oturumunda “…her ay 2000 YTL yoksulluk nafakası istiyorum, bunun dışında maddi ve manevi başka bir isteğim yoktur…” şeklindeki ifadesi TMK’nun 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat ile aynı kanunun 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakasına ilişkindir. Yargıtay HGK’nun 27.05.2009 gün 2009/2-158 E. 2009/217 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi, bu tür açıklamalar boşanma davasının eki niteliğinde olmayan mal rejiminden kaynaklanan alacak davaları yönünden bağlayıcı nitelikte değildir.
6. Tanıma veya Tenfiz Kararı Verildiğinde Mal Rejimi Ne Zaman Sona Erer?
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun m. 59 hükmüne göre “Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder” kuralına dayanarak edinilmiş mallara katılma rejiminin tanıma ya da tenfizine karar verilen yabancı mahkeme kararının dava tarihinden değil yabancı mahkeme kararının tanıma ya da tenfizi kararının kesinleştiği andan itibaren sona ereceği savunulmuştur.
Ancak Yargıtay 8. H.D. yabancı boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejiminin sona erdiği görüşündedir. (Y. 8. H.D. 19.10.2009, 2342-4941 ve Y.8 H.D. 20.10.2009, 3620-5010)
7. Katılma Alacağı Hangi Deliller ile İspat Edilir?
Mal rejiminin tasfiyesi davasında her tür delilden yararlanılabilir, tanıkla ispat edilebilir.
8. Katkı Payı ve Değer Artış Payı Arasındaki Fark Nedir?
Değer Artış Payı, katkı payı talebinin yeni adıdır. Daha önce katkı payı alacağı Yargıtay içtihatları ile şekillenmişti. Bu madde ile aile hukukunda özel bir alacak talep hakkı getirilmiştir. Katkı payı ile değer artış payı arasındaki fark; değer artış payında malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesap yapılır, katkı payında ise malın dava tarihindeki değerine göre hesap yapılır.
Örneğin 100.000 TL’ye alınan bir taşınmaza davacının 10.000 TL katkısı vardır ve dava tarihinde taşınmazın değeri 200.000 TL, tasfiye (karara en yakın tarih) tarihinde ise taşınmaz 250.000 TL’dir. Katkı payı hesabı yapılacaksa;
Katkı Oranı= 10.000/100.000
Katkı Oranı=1/10
Katkı Payı= 200.000 x 1/10
Katkı Payı= 20.000 TL
Değer Artış Payı Hesabı Yapılacaksa;
Katkı Oranı= 10.000/100.000
Katkı Oranı=1/10
Değer Artış Payı= 250.000 x 1/10
Değer Artış Payı= 25.000 TL
9. Denkleştirme ve Değer Artış Payı Arasındaki Fark Nedir?
Değer artış payı alacağı bir eşin, diğer eşin herhangi bir malına yapmış olduğu katkıyı ifade eder. Denkleştirme ise bir eşin kendi malları arasındaki değer kaymalarını ifade eder.
“Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir.”
Katkı oranı değer artış payından olduğu gibi hesaplanacaktır. Denkleştirme hesabı yapılırken katkı yapılan malın değeri düşmüş ise bu takdirde değer artış payından farklı olarak değer azalması dikkate alınır.
Örneğin, eşlerden biri 40.000 TL’ye alınan bir mala edinilmiş mala, miras yolu ile kendisine kalan 15.000 TL’yi eklemiş ve tasfiye tarihinde bu malın değeri 30.000 TL’ye düşmüşse,
Katkı Oranı= 15.000/40.000
Katkı Oranı=%37,5
Denkleştirme Alacağı= 15.000 x %37,5
Denkleştirme Alacağı= 11.250 TL
10. Eşlerden Birine Ait Olmayan ya da Elden Çıkarılmış Mallarla İlgili Talepte Bulunulabilir Mi?
Edinilmiş maldan bahsedebilmek için kural olarak o malın mülkiyetinin eşlerden birinde olması gerekir. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi aşamasında hesaba katılacak olan mallar ve değerler, eşlerin mal rejimin sona ermesi anındaki mülkiyet durumlarına göre değerlendirilir. Yasal mal rejiminde evlilik devam ettiği sürece eşler kural olarak tüm malları üzerinde mülkiyet, yönetim ve tasarruf yetkisine sahiptir. Bu sebeple mal rejimi devam ederken eşlerin edinilmiş malı tasarruf etmesine engel bir durum yoktur. Hatta bu emredici hükümdür, eşler bazı malvarlıklarını elden çıkarmayacakları, diğer eşin rızası ile tasarrufta bulunacakları konusunda sözleşme yapamazlar. Ancak bir eşin mülkiyetinde bulunmadığı halde bazı malvarlığı değerleri “eklenecek değerler”den kabul edilebilir. Bu istisnai hüküm dışında, mal rejiminin sona ermesi anında, bir eşin mülkiyetinde bulunmayan mallar tasfiyede dikkate alınmayacaktır.
11. Eşin Katılma Alacağını Azaltmak Kastıyla Bir Taşınmazı Devretmesi Halinde, Ayrıca bir Tapu İptal Davası Açamaya Gerek Var Mıdır?
Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir:
1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,
2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.
Eşin burada ispatlaması gereken kötüniyet ve kasıttır. İşlemin muvazaa nedeni ile geçersiz olup olmadığı tartışılmayacaktır.
Böyle bir durum olduğunda malın devredildiği tarihteki sürüm değeri esas alınır. (Satış değeri değil sürüm değeri)
Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.
Bu konuda benzer bir diğer madde de “üçüncü kişilere karşı dava”dır. “Tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir.”
Bu madde karşılık alınarak yapılan devirler için uygulanmaz.
Dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.
12. Borçlu Eşin Alacaklıları Katılma Alacağı ile İlgili Talepte Bulunabilir mi?
Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi bitmeden bir eşin katılma alacağı hakkı henüz belirlenmemiş olup, bir beklenen hak niteliğindedir. Bu sebeple tasfiye sona erinceye kadar borçlu eşin alacaklıları bu katılma alacağı beklenen hakkını takip edemeyeceklerdir.
Buna karşılık mal rejimi sonlandıktan sonra eşlerin tasfiyeyi talep etmeleri halinde borçlu eşin alacaklısının tasfiye sonucu oluşacak katılma alacağına başvurması olanaklı olmakla, katılma alacağı müstakbel alacak olarak haczedilebilir.
Davaya müdahil olunması?
Ö.U. Gençcan borçlu eşin alacaklısının da borçlu olan eşin diğer eşten değer artış payı alacağının bulunup bulunmadığı konusunda bir tespit davası açabileceği görüşündedir. Zeytin’e ve Gençcan’a göre alacaklı, müstakbel değer artış alacağını haczettirmesi halinde diğer eşe ya da mirasçılarına karşı tasfiye davası da açabilir.
13. Zina Halinde Katılma Alacağı Nasıl Hesaplanır?
“Zina veya hayata kast nedeni ile boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir”
Bu düzenleme İsviçre Medeni kanununda bulunmamaktadır. Meclisteki tartışmalar sonucunda eklenmiştir. Bu düzenleme edinilmiş mallara katılma rejimin mantığına aykırıdır. Yasal mal rejiminin mantığı eşlerin evlilik süresince karşılığını vererek elde ettikleri mallarda diğer eşin de emek ya da katkısının olduğudur. Eşler arasında paylaşımın kusura bağlanması doğru değildir. Ancak bu maddenin uygulanması için boşanma kararının TMK m. 161 veya m. 162’ye dayanılarak karar verilmelidir.
İleride mal rejiminin tasfiyesinde bu maddeden yararlanmak isteyen eş, boşanma davasını terditli olarak da açabilir.
14. Evliliğin Ölüm Sebebiyle Sona Ermesinin Mal Rejimine Etkisi Nedir?
Ölüm halinde öncelikle mal rejimin tasfiyesi yapılır daha sonra miras payları belirlenir. Miras payından doğan ve Sulh Mahkemelerinde görülen davalarda, Aile Mahkemesindeki tasfiye davası bekletici mesele yapılacaktır.
15. Katılma Alacağında Zamanaşımı Süresi Nedir?
Yasal mal rejimi kuralları içinde katılma alacağına ilişkin özel bir zamanaşımı süresi yer almamaktadır. Bu konuda bunun Borçlar Kanunu kapsamında bir alacak hakkı olduğundan yola çıkarak zamanaşımının da 10 yıl olduğunu savunanlar olduğu gibi (B.K. 125) M.K. 178 gereği 1 yıllık zamanaşımı olması gerektiğini savunanlar da vardır.
En son Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin verdiği kararda zamanaşımı 1 yıl olarak kabul edilmiştir. (YARGITAY 8. H.D. 2009/873 E., 2009/2621 K., Tarihi: 26.05.2009)
1 yıllık süre boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren başlayacağı için, her iki tarafın da boşanma açısından kararı temyiz etmemiş olması halinde boşanma açısından karar kesinleşeceğinden süreye dikkat edilmelidir.
Islah: Yargıtay 8. H.D. 15.12.2009, 4703-6119 “…..davacı vekili söz konusu taşınmaz için 19.200 TL alacak isteğinde bulunmuşsa da ıslah dilekçesiyle taşınmaza ilişkin alacak miktarını 64.050 TL ye çıkardığını bildirmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesiyle ıslah ile artırılan miktara karşı zamanaşımı def’inde bulunmuştur. HUMK’un 84. maddesine göre, dava sonuçlanıncaya kadar eldeki dava kapsamında ıslah yapılabileceğinden davacı tarafından yapılan ıslah ile artırılan miktar için zamanaşımının geçtiği düşünülemez….”
16. Katılma Alacağının Ödenmesinde Borçlu Eşin İleri Sürmesi Gereken Nelerdir?
“Katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak ödenebilir. Ayni ödemede malların sürüm değeri esas alınır.”
Bu hak borçluya kanun gereği tanınan seçim hakkıdır. Alacaklının buna itiraz hakkı, hakkın kötüye kullanılması dışında yoktur.
“Katılma alacağının ve değer artış payının derhal ödenmesi kendisi için ciddi güçlükler doğuracaksa, borçlu eş ödemelerinin uygun bir süre ertelenmesini isteyebilir.
Ayni ödeme ve erteleme için talep gerekmektedir ancak takas re’sen hakim tarafından göz önünde tutulur.
YARGITAY 8.Hukuk Dairesi Esas: 2011/6982 Karar: 2012/130 Karar Tarihi: 17.01.2012
MAL REJİMİNDEN KAYNAKLANAN KATILMA ALACAĞI DAVASI – DAVANIN ESKİ EŞ TARAFINDAN AÇILABİLECEĞİ – MİRASÇI DURUMUNDAKİ DAVACILAR – BOŞANMA KARARININ KESİNLEŞTİĞİ TARİHTEN İTİBAREN ON YILLIK SÜREDE KATKI PAYI ALACAĞI DAVASI AÇMA HAKKI – HÜKMÜN BOZULMASI
ÖZET: Mahkemece, davanın eski eş tarafından açılabileceği, mirasçı durumundaki davacıların dava açmakta aktif dava açma ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesi ile red kararı verilmiş ise de, E. ile davalı H. arasındaki mal rejimi boşanma ile sona ermiş olup E.’ın, ölümü halinde ise mirasçılarının boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren on yıllık sürede katkı payı alacağı davası açma hakları bulunmaktadır. Bu alacak H. E.’ın ölümü ile mirasçılarına geçer. Davacıların, E.’ın mirasçıları olması sebebiyle aktif dava açma ehliyetlerinin bulunduğu ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararlarının olduğu göz önünde bulundurularak taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre işin esası ile ilgili bir hüküm kurulması gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
(4721 S. K. m. 5, 178, 225) (818 S. K. m. 125)
Dava: H. Ç. ve A. Ç. ile H. Ç. aralarındaki mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı davasının reddine dair Antalya 1. Aile Mahkemesinden verilen 25.05.2011 gün ve 75/607 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 17.01.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacılar vekili geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacılar vekili, dava dilekçesinde ada ve parsel numaralarını bildirdiği taşınmazların evlilik birliği içinde eşlerin katkıları ile alındığını ve eşlerden davalı H. üzerine tapu ve trafikte tescil edildiklerini, davalının, vekil edenlerinin babası olduğunu, vekil edenlerinin annesi E.’ın da katkılarının bulunduğunu açıklayarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 360.000 TL alacağın yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, bir yıllık zamanaşımının geçtiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, evliliğin boşanma veya ölümle sonuçlanmasından sonra edinilmiş mallara katılma alacağı talep etmek için bir yıllık zamanaşımı süresi bulunduğu, boşanmanın 25.7.2006 tarihinde kesinleşmesinden sonra bir yıllık sürenin geçtiği ve edinilmiş mallara katılma payına veya katkı alacağına yönelik dava açılmadan bu sürenin dolduğu, kaldı ki davanın da eski eş tarafından değil, eski eşin mirasçıları tarafından açılması sebebiyle aktif dava açma ehliyetlerinin olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya arasında nüfus kaydı veya veraset belgesi bulunmamakla birlikte tarafların kabulünde olduğu üzere davacıların, davalının çocukları olduğu, davacıların annesi ve davalının boşandığı eşi olan E.’ın ölümü sonrası mirasçılarından davacılar tarafından mal rejiminden kaynaklanan alacak isteğinde bulunulduğu anlaşılmaktadır. E. ile davalı H. 11.4.1966 tarihinde evlenmiş, davacıların annesi E.’ın 2.10.2000 tarihinde açtığı boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 25.7.2006 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m). E. ile H. arasındaki yasal mal rejimi boşanma davasının açıldığı 2.10.2000 tarihi itibarıyla sona ereceğine ve bu tarihten sonra varsa edinilen mallar üzerinde eşler birbirinden mal rejiminden kaynaklanan alacak isteğinde bulunamayacaklarına göre taraflar arasında geçerli mal rejiminin mal ayrılığı rejimi olduğu konusunda kuşku duyulmaması gerekir. Kaldı ki, mahkemece dava konusu tüm taşınmazlara ait tapu kayıtları ve dayanakları getirtilmemiş ve edinme tarihleri belirlenmemiş ise de, getirtilen kayıtlardan dava konusu Göynük köyü 1064 parselin 25.9.1998 tarihinde evlilik birliği içinde satın alındığı ve davalı H. Ç. adına tapuya tescil edildiği, bu tarih itibarıyla da taraflar arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde uygulanması mümkün olan 1 yıllık zamanaşımının geçerli olduğu görüşünden hareketle davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiş ise de, bu değerlendirmeye katılma olanağı bulunmamaktadır. Taraflar arasında mal ayrılığı rejimi geçerli olduğuna göre uyuşmazlığın Borçlar Kanununun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK.nun 178. maddesinde düzenlenen dava zamanaşımına ilişkin düzenlemenin eldeki davaya konu mallar bakımından uygulanamayacağı, uyuşmazlığın Borçlar Kanununun başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören (TMK.nun 5.maddesi yollamasıyla) 125. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerektiği hususunda duraksama bulunmadığına göre mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen malvarlığı yönünden 4721 sayılı TMK. nun 178. maddesi dikkate alınarak davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Diğer yönden mahkemece, davanın eski eş tarafından açılabileceği, mirasçı durumundaki davacıların dava açmakta aktif dava açma ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesi ile red kararı verilmiş ise de, E. ile davalı H. arasındaki mal rejimi boşanma ile sona ermiş olup E.’ın, ölümü halinde ise mirasçılarının boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık sürede katkı payı alacağı davası açma hakları bulunmaktadır. Bu alacak H. E.’ın ölümü ile mirasçılarına geçer. Davacıların, E.’ın mirasçıları olması sebebiyle aktif dava açma ehliyetlerinin bulunduğu ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararlarının olduğu gözönünde bulundurularak taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre işin esası ile ilgili bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 900 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacılara verilmesine ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, 17.01.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.