Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Tapu İptal
08 April 2020 - Av. Ali Kemal Şengül Tarafından Yazıldı.VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASINA DAYALI TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI
Bir kimseye ait bir taşınmaz üzerinde üçüncü bir kişinin usulüne uygun bir vekaletnameyle yetkilendirilmiş olarak vekil sıfatıyla tasarrufta bulunabilmesi mümkündür. Vekilin, vekalet görevini kötüye kullanarak satış vb. tapu sicilinde değişikliğe yol açacak tasarruf işlemlerinde bulunması durumunda, tapu iptal ve tescil davası açılması gündeme gelebilmektedir.
Vekalet görevinin kötüye kullanılması uygulamada genellikle miras paylaşımı esnasında mirasçılardan birine diğer mirasçılar tarafından verilen vekalet görevinin kötüye kullanılması, vekalet verilen mirasçının kendisini miras kalan taşınmazın maliki haline getirmesi şeklinde veya bir taşınmazın satış işleminin yapılması amacıyla vekalet verilen vekilin, taşınmazın, vekalet verenin iradesine karşıt şekilde satış işlemini gerçekleştirmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu ve benzeri durumlarda vekalet veren, vekilin kötü niyetini bilmiyor ve bilebilecek durumda değilse tapu iptal ve tescil davası yoluyla tapu sicilinin düzeltilmesini sağlaması mümkündür.
Tapu iptal ve tescil davası yoluyla tapu sicilinin düzeltilmesi, vekilin yaptığı tasarruf işleminin karşı tarafı iyi niyetliyse mümkün değildir.
Vekalet görevinin kötüye kullanılmasına dayalı olarak açılacak tapu iptal ve tescil davası herhangi bir zamanaşımına tabi değildir.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2019/17
Karar Numarası: 2019/2825
Karar Tarihi: 18.04.2019
ÜÇÜNCÜ KİŞİ, VEKİL İLE ÇIKAR VE İŞBİRLİĞİ İÇERİSİNDE İSE VEYA KÖTÜ NİYETLİ OLUP VEKİLİN VEKALET GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANDIĞINI BİLİYOR VEYA BİLMESİ GEREKİYORSA VEKİL EDENİN SÖZLEŞME İLE BAĞLI SAYILMAYACAĞI - Üçüncü Kişi Vekil İle Çıkar Ve İşbirliği İçerisinde İse Veya Kötü Niyetli Olup Vekilin Vekalet Görevini Kötüye Kullandığını Biliyor Veya Bilmesi Gerekiyorsa Vekil Edenin Sözleşme İle Bağlı Sayılmaması, Dürüstlük Kuralının Doğal Bir Sonucu Olarak Kabul Edilmelidir
VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI NEDENİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ - Mahallinde Uzman Bilirkişiler Marifetiyle Keşif Yapılarak Dava Konusu Taşınmazda Temlike Konu Edilen Payın Satış Tarihindeki Gerçek Değerinin Tespit Edilmesi, Gerçek Değer Üzerinden Davacıya Veya Vekiline Bedel Ödenip Ödenmediğinin Belirlenmesi Gerektiği - Gerektiğinde Tanıkların Yeniden Dinlenmesi, Toplanan Ve Toplanacak Delillerin Değerlendirilmesi Ve Hasıl Olacak Sonuca Göre Bir Karar Verilmesi Gerektiği - Noksan Soruşturmayla Yetinilerek Yazılı Şekilde Hüküm Kurulması Doğru Olmadığı
4721k/2,3
ÖZETİ: Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Eldeki davada, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı görülmektedir. Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak dava konusu taşınmazda temlike konu edilen payın satış tarihindeki gerçek değerinin tespit edilmesi, gerçek değer üzerinden davacıya veya vekiline bedel ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, gerektiğinde tanıkların yeniden dinlenmesi, toplanan ve toplanacak delillerin değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, kendisine evlenme teklif eden davalı ...’in (... lakaplı) yapacağı işler için taşınmazlarını teminat göstermesini istediğini, buna yanaşmayınca zorlama, korkutma ve ısrarı ile okutulmadan hazırlanan evrakları imzalamak zorunda kaldığını ve davalı ...’u vekil tayin ettiğini, bilahare vekaletname kullanılarak maliki olduğu ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki 31 nolu bağımsız bölümün ½ payının bilgi ve rızası dışında davalı ...’e satış suretiyle devredildiğini, herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile taşınmazın adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... ve ... davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümün ½ payı davacı adına kayıtlı iken ... 3. Noterliğinin 03.07.2009 tarih 2028 yevmiyeli vekaletname ile vekil kıldığı davalı vekil ... tarafından 09.07.2009 tarihinde davalı ...’e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26 ve 33. maddelerine göre; olayları bildirmek ve ileri sürmek taraflara, bu kapsamda nitelemeyi yapmak ve belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulamak hakime aittir. Öyle ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi, hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekir.
Eldeki davada, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı görülmektedir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, mahkemece, hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak dava konusu taşınmazda temlike konu edilen payın satış tarihindeki gerçek değerinin tespit edilmesi, gerçek değer üzerinden davacıya veya vekiline bedel ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, gerektiğinde tanıkların yeniden dinlenmesi, toplanan ve toplanacak delillerin yukarıda değinilen ilkeler uyarınca birlikte değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.